Ataol Behramoğlu

Ölümdür yaşanan tek başına, aşk iki kişiliktir…
Öğrendik ki, iki şey asla terk etmezmiş insanı: Biri yanındaki ana, diğeri kalbindeki yara.
Dünyaya bir daha gelirsen nasıl bir hayat isterdin sorusuna kim ne derdi bilmiyorum ama; ben aynı ananın evladı olmak isterdim.
Anne gezindiğin bağ baba yaslandığın dağdır! Ömrümün en güzel çağı, annen ve babanla olandır.
Öğrendim ki, kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, gerisini karşı tarafa bırakırsınız…
Oysa insan olmak, çoğalabilmektir başkalarıyla. İnsansın; birinin canı yanarken, senin de canın yanıyorsa.
Evet haklısınız, erkekler bir odundur; çünkü hepsinin beklemekten ağaç olduğu bir sevgilisi olmuştur!
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle. Çünkü acılar da sevinçler gibi olgunlaştırır insanı.
Eskidenmiş sabredip murada ermek, şeyhin kerametini bekleyerek. Öyle zamanlar yaşamaktayız ki dostum, erdemdir bazen, sabretmemek.
Gök sanki eriyecek mavilikten, çimenler uykulu. Ve sıcak bir kadın geçiyor, çıplak ayaklarını yüreğime basarak.
Rüyalar bile geceleri bekler gizlice görünmek için. Yüreğimdesin, saklısında içimin gizlice sevgilim.
Sevdiğim, sonsuzca yitirdiğim ender çiçek, geri kalan yılları ömrümün, seni anımsamama yetmeyecek.
İsim nedir ki bulutlara yazılır geçer. Yüzüm nedir ki akar suya çizilir geçer. Ömür nedir ki kurulur bozulur geçer. Sevda nedir ki dokunursun süzülür geçer. Şiir nedir ki sezilir geçer. İnsan nedir ki bir şeylere sevinir, üzülür geçer.
Ve cellat uyandı yatağında bir gece "Tanrım!" dedi. "Bu ne zor bilmece? Öldükçe çoğalıyor adamlar, ben tükenmekteyim öldürdükçe…"
Burjuvalar kocaman duvarlarla çevirmişler avlularını. Ama bir kiraz ağacı gördüm geçen gün, dışarı uzatmıştı en çiçekli dalını...