ŞİİR: MAHİR ÇAYAN - BU ADAM KURŞUNLARIN DEĞİL, KAHREDİCİ OKLARIN HEDEFİ

BU ADAM KURŞUNLARIN DEĞİL, KAHREDİCİ OKLARIN HEDEFİ

'Vedat, Taylan, Battal, Mehmet, Necmi
Devrim için öldüler…'

Yürüyoruz başkentin sokaklarında,
Önde gidiyor devrim şehidi.
Hep beraber söylüyoruz bu marşı, tek bir adam söylemiyor.
O marşta yaşıyor, marşı söyleyenlerden birisi
Kendi sırasının yakın olduğunu bilen birisi
Marştaki şehitler listesine, şeref listesine
Kendi adını sokuyor, sessiz ve mahcupça.
Ve sırası geldi, sırasını bekleyen o neferin
Ama öyle mi gelecekti sırası?
Oysa neler kurmuştu neler…
Erkekçe vurulacaktı kalbinden
“Yaşasın THKP” olacaktı son sözü
Bu fırsat geçti eline
Ama kahpe kader o kadarını bile çok gördü.
Olmadı olmadı…
O diye yoldaşını delik deşik ettiler.
Kahpenin kurşunu
Ceketini, pantolonunu delik deşik etti
Ama kalbini delemedi.
Ve o kendisini vurdu.
Talih ne gezer bu adamda,
Tetiğini kaldırmayı unuttu, unutmaz olasıca.
Tabancası sarsıldı, kurşun hedefinin altına girdi.
O cezasını çekiyordu, ezeli derdi unutkanlığının ve solaklığının.

Oligarşinin hastahanesi, mapushanesi…
Karanın siyahın her tonu…
Paspal kurbağa Ganzales
Ve ünlü kement atıcı şefkat Kakomço.
Oportünizm atmıştı oklarını yakalanmadan önce,
“Bölücü, kariyerist, pasifist” diye.
Oligarşinin gazeteleri atmıştı oklarını yakalanmadan önce,
“Teslim oldu” diye.
Vuruştu, yine teslim oldu denildi, konuşmadı.
İşkence altındaki arkadaşının bölük pörçük ifadelerini topladılar, tek bir ifade yaptılar.
Ve konuştu diye ilan etti paspal kurbağa Gonzales.
Bu adamın kaderi bu.
Bu adam kurşunların değil kahredici okların hedefi.
Açık vermişti bir kere
Neden korktuğunu hissettirmişti düşmana.
Anlamıştı düşman,
'Bu adam işkenceden, kurşundan değil,
Zehirli oktan korkar.'

Üzülme aslanım, hatırla bak, ne diyor usta:
“Düşman bize ne kadar çok ok atarsa, biz o kadar doğru yoldayız.”
Varsın bütün oklar üstüne yağsın.
Devrimcilerin gözleri kör kulağı sağır değil.
Biliyorum seni bu oklar yaralıyor.
Bak ne diyor usta:
“Unutma ki devrim şehidi sadece kurşunla olmaz,
Şefkat Kakamço’nun kementleri de şehit eder adamı.”

- 2 -
Hindistan’ın Kalküta şehrinde
Benerci kendini vurdu.
Türkiye’nin İstanbul’unda,
Hüseyin’i vurdular.
Perde değişiyor.
İzmir kordon boyu
Hasan Tahsin’i vurdular.
Bolivya’da Guevara kanlar içinde
Pera da param parça.
Çho to Vietnam’da kıvranıyor.
Of bacım off
Bitsin artık bu kıyım.
Orfe güneşi çağırıyor ve THKC
1971 ilkbaharında eyleme geçiyor.

Burası Sao Paulo
Karanlığın, loşluğun, ezikliğin diyarı.
Orfe karanlıklar tepesine oturmuş,
Gitarı ile güneşi çağırıyor.
Güneş tutulmuş…
Her taraf simsiyah…
Orfe gitarı ile güneşi çağırıyor.
Yalnız Orfe, garip Orfe, yiğit Orfe.
Sao Paulo tepelerinde doğacak güneşi Orfe göremeyecek,
Biliyor bunu Orfe, yine de güneşi çağırıyor.
Karanlığın yedi başlı ejderi,
Orfe’yi parçalıyor.
Orfe artık güneşte…
Güneş tutulması sona eriyor.
Sao Paulo halkı samba yapıyor güneşin altında.
Orfe rahat, mutlu ve kıvançlı güneşten gitarı ile tempo tutuyor
Aydınlığı kutlayan Sau Paulo halkının sambasında
"Her kim bir canavarla çarpışmayı göze alırsa, bir canavar olmayı da göze alsın.
Çünkü karanlığa uzun süre bakarsanız, karanlık da sizin içinize bakmaya başlar."
Friedrich Nietzsche

Şiir: Melih Cevdet Anday - Anı

ANI
Bir çift güvercin havalansa

Yanık yanık koksa karanfil

Değil bu anılacak şey değil

Apansız geliyor aklıma

Şiir: Bertold Brecht - Generalim Tankınız Ne Güçlü!

GENERALİM TANKINIZ NE GÜÇLÜ!
Tankınız ne güçlü generalim, 

Siler süpürür bir ormanı, 

Yüz insanı ezer geçer. 

Ama bir kusurcuğu var; 

İster bir sürücü. 

Şiir: Bertold Brecht - Modern Destan

MODERN DESTAN

Akşam savaş alanına inince
Düşman yenilmişti.
Çınlayarak telgraf telleri
Haberleri ötelere iletti.

Şiir: Luis Nieto - Bu Şarkı Devrim Yiğitlerine Adandı

BU ŞARKI DEVRİM YİĞİTLERİNE ADANDI

Kiralık tabancalar ateşlendi ansızın

Daha dün gibiydi, gencecik döküldüler

Aralı dudaklarında bir mutlu gülümseyiş vardı

Çizgi çizgi özgürlüktü parıldayan yüzlerinde.

Şiir: Vedat Türkali - İstanbul

İSTANBUL

Salkım salkım tan yelleri estiğinde

Mavi patiskaları yırtan gemilerinle

Uzaktan seni düşünürüm İstanbul

ŞİİR: NAZIM HİKMET - BİR HAZİN HÜRRİYET (1951)

30 Ocak 1951
BİR HAZİN HÜRRİYET


Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu,

bir lokma bile tatmadan yoğurursun

                   bütün nimetlerin hamurunu.

Aslında Zamanmış Varolanı Götüren...



Bazen susmak gerekiyormuş.
Bazen bomboş bakmak hayatın yalanlarına.
Anlamaya çalışmak saçmalık!
Anlamadan yaşamak gerekiyormuş...
Ama bazen unutmak gerekiyormuş,
Unutulmak pahasına.
Zaman değilmiş gideni getiren;
Aslında zamanmış

VAR OLANI GÖTÜREN...

Sunay Akın

DENEME: Zamansız Hikayeler - 5 Maddeyle Hayata Karşı Kaybetme Sanatı


5 Maddeyle Hayata Karşı Kaybetme Sanatı

Siz hiç filmlerin dışında acı çekip hayata karşı devleşmiş, kötü insanların ve talihsiz olayların artık onu yaralamadığı, işinde başarılı, evinde despot, ikiyüzlülere tavizsiz bir insanla karşılaştınız mı? Ben de karşılaşmadım.

ŞİİR: ATAOL BEHRAMOĞLU - KUŞATMADA

KUŞATMADA

Kuşatma altında vermem gerekiyor
Ömrümü etkileyecek kararları.
Kuytu bahçelerde değil
Sarsak odalarda yaşıyorum aşkı.

En güzel dizeyi buluyorum derken
Bozuyor düşümü bir klakson sesi
Aklımda hayatım üstüne düşünceler
Ve pantolonumdaki yağ lekesi.

Şırıtkan, sırnaşık bir reklam spotu
Ekleniyor sonuna duygulu bir filmin
Sevgi yitiriyor anlamını
Kaypaklaşıyor kin.

ŞİİR: AZİZ NESİN - BOĞULAN ŞAİR

BOĞULAN ŞAİR



Senin seyircilerin düşman
Senin yargıcıların düşman
Öylesine yenmek zorundasın ki
Kıl payı bırakmadan

Sayısız genlerle donatmalısın
İmgeden kristallerini
Ki kamaşsın gözleri
Yüreğinden yansıyan ışıltılardan

ŞİİR: PABLO NERUDA - NAZIM'A BİR GÜZ ÇELENGİ (Çeviren: Ataol Behramoğlu)


Neden öldün Nâzım?  Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız
     şimdi
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek
     miyiz bir daha?

ŞİİR: CAN YÜCEL - MARE MOSTRUM

MARE MOSTRUM


En uzun koşuysa elbet Türkiye'de de devrim
O onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak
En hızlısıydın hepimizin
En önce o göğüsledi ipi
Acıyorsam sana anam avradım olsun
Ama aşk olsun sana çocuk aşk olsun!

CAN YÜCEL 

ŞİİR: NAZIM HİKMET - VATAN HAİNİ





VATAN HAİNİ 



"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

 Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet. 

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." 

Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, 

kapkara haykıran puntolarla, 

bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un 

66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali 

Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. 

"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet. 

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." 



Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, 

ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. 

Vatan çiftliklerinizse, 

kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, 

vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, 

vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, 

fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, 

vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, 

vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, 

ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, 

vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, 

Amerikan donanması, topuysa, 

vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, 

ben vatan hainiyim. 

Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: 

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ... 


NAZIM HİKMET

ŞİİR: HAZİRAN'DA ÖLMEK ZOR - HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL

Nazım'ın anısına...
işten çıktım 
sokaktayım 
elim yüzüm üstümbaşım gazete 


sokakta tank paleti 
sokakta düdük sesi 
sokakta tomson 
sokağa çıkmak yasak 


sokaktayım 
gece leylâk 
ve tomurcuk kokuyor 
yaralı bir şahin olmuş yüreğim 
uy anam anam 
haziranda ölmek zor! 

DENEME: SUNAY AKIN - FABLLAR ÜZERİNE

İnsanların dünyasının hayvanların sırtına yüklenerek anlatıldığı öyküleri sevemedim bir türlü. Hani şu 'fabl' denilen türden söz ediyorum. Böylesi öyküleri son derece didaktik bulduğumdan, içerdikleri mesajlar düşünceme sokulmuş bir parmak gibi hayallerimi acıtmıştır. Fabl denilince de akıllara ilk gelen Lafonten oluyor elbette. İşte ben, Fransız şair Lafonten'in yazdıklarına ilkokul sıralarından beri ısınamadım gitti. Orhan Veli'nin Türkçemize kazandırdığı Lafonten'in fablları, hayvanlar hakkında yıllardır önyargılar oluşturmuştur ve
ne yazıktır ki, bu yanılgılar günümüzde de devam etmektedir. Sakın ola ki adamın arkasından konuştuğumu sanmayın. Paris'te, ünlü Perlaşez Mezarlığı'nda mezarını buldum ve hakkındaki düşüncelerimi Lafonten'in yüzüne karşı söyledim!

ALINTI: PAULO COELHO - ŞEYTAN ve GENÇ KADIN

..."Yolları oldukça uzunmuş, yokuş yukarı gidiyorlarmış, güneş yakıcıymış, ter içinde kalmışlar, susamışlar. Bir dönemecin ardında harika bir mermer kapı görmüşler; kapı, ortasında bir çeşme bulunan altın döşeli bir meydana açılıyormuş, çeşmeden berrak bir su akıyormuş. Yolcu kapıdaki bekçiye dönmüş,
'İyi günler.'
'İyi günler,' diye yanıt vermiş bekçi.
'Burası harika bir yer, adı ne?'
'Burası cennet.'

ÖYKÜ: SAİT FAİK ABASIYANIK - ÇATIŞMA





Çürümeden çok önce, galiba kokuşmadan da evvel, ölümle dirim arasında geçen kavganın sonundaki boşlukta; birtakım ecza şişelerinin küçüklü büyüklü, sıra sıra dizildikleri, ağızlarını açıp bekleştikleri zamanı; ötekisi ile; sıcacık bir oda ve bir sepet içinde kokmaya, bir kurt yüzünden bozulmaya, delirmeye, canlanmaya hazırlandıkları zaman parçası ile karıştırıyorum.
Burnuma yıldızlardan, çamurdan, tohumdan, yosundan, denizden, albümin ve asit parçalarından güzel diyebileceğim bir koku; taze balıkların taze kokusu daha meme emmemiş, yıkanmamış çocuk kokusu, süt kokusu, bir genç saç kokusu geliyor.

Can Yücel'den Kadın ve Rakı...



Rakıyı içen kadın gülüyorsa, o gülüşün ardında en az dokuz roman, on dört tane de film repliği yatar.
Rakıyı içen kadının gülüşünde, bu dünyanın en zararsız mutluluğu vardır; çünkü büyük gülerler, büyük susarlar…

Bana Diyor, Sana, Bize Diyor...


Machiavelli'den Bir Tespit


Devler Gibi Acı Çekmek...


Edebiyatçıların İlginç Ölümleri


☻Euripides (Yunan Oyun Yazarı): Makedonya kralı Archelaus’un çılgın köpekler tarafından parçalandı.

☻Francis Villon (Fransız Şair): Bir papazı öldürdü ve serbest kaldıktan hemen sonra linç edildi.

☻Christopher Marlowe (İngiliz Oyun Yazarı): Gelen hesap üzerine çıkan bir bar kavgasında hançerlendi.

Richard Lovelace
☻Richard Lovelace (İngiliz Şair): Shoe Lane’de Gunpowder Sokağı’nda “çok adi bir konut”ta bir yoğaltmaya maruz kaldı.

☻Thomas Chatterton (İngiliz Şair): 17 yaşındayken arsenik içti. Görünüşe bakılırsa fazla tanınmadığından dolayı ümitsizliğe kapılmıştı. Öldükten sonra popülaritesi arttı. (Chatterton’un babası oturdukları şehirde belirsiz bir yeteneği yüzünden oldukça iyi tanınıyordu – yumruğunu ağzına alabiliyordu.)

☻Lord Byron (İngiliz Şair): Sıtma ateşini düşürmeye çalışan doktorlar tarafından öldürüldü. Son sözleri: “Artık uyumalıyım.”

☻Percy Bysshe Shelley(İngiliz Şair): İtalya, Spezia’da deniz yolculuğu yaparken boğuldu, vücudu daha sonra sahilde yakıldı. (Shelley’nin kalbi yakılmadı ve karısı Mary Wollstonecraft Shelley’e verildi.)

Sizden Gelenler / Zamansız Hikayeler - Sadece Aptallar Rüya Görmez(miş). Ben Aptalım!



Görmediğin rüyaları hatırlamaya çalışmak, rüyaya yatmak gibi bir şey, bir hayalperestlik aşk.

Ataol Behramoğlu


Sizden Gelenler / ZorakiYazar - Rüzgar





RÜZGAR


 Kara bir yeldi yağmurdan sonra gelen. Toprağın; insanın içini sakinleştiren, umutla dolduran kokusunu etrafa yayan.. Sertti, başına buyruk eserdi. Canı isteyince ısıtır, istemeyince üşütürdü herkesi karayel; ta ki poyrazla karşılaşana kadar.

Cahit Sıtkı Tarancı

Olmazlara meylim var...

-

Bereket versin. Gökyüzünün tapusu yok, Herkes bakabilir. Bulutlara kimse el koyamaz. Hayal kurma hürriyeti var.

-

Sevmek, devam eden en güzel huyum.

Kafka...


"Ya hep ya hiç" sözü ne kadar büyük bir söz.
Sen de ya benimsin ya değilsin!
Benimsen eğer hiç mesele yok, her şey yolunda demektir.
Ama benim değilsen,
HİÇBİR ŞEY YOK
demektir...

Schopenhauer


''Mutluluk yahut tatminin menfi bir tabiatı vardır, yani sadece bir ıstırabın sona ermesine dayanır, oysa acı ve ıstırap müspet bir şeydir, bu akıldan çıkarılmamalıdır.''


ARTHUR SCHOPENHAUER – GÜZELIN METAFIZIĞI, SANATIN VE GÜZELIN SIRLARI

Kürk Mantolu Madonna'dan...

"Bu eksik sana değil, bana ait. Bende inanmak noksanmış. Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum. Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kabileyetini almışlar. Ama şimdi inanıyorum. Sen beni inandırdın. Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum."

"Elleriniz ne kadar soğuktu" dedim.
Tereddütsüz cevap verdi:
"Isıtın!" Ve her ikisini birden uzattı.


                                                                                                                                                                   Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali

Gülümset beni çocuk...


Korkmaz'dı... Korkmadı!


Bazen..




Murathan Mungan, Kibrit Çöpleri


Hayaller...


Zaman...


3 ' Şey, 1 İlaç


Kalanlar diğerlerinin ardından; 3 'şey', 1 ilaç. Geçmişine gidenlere aç...
                                                                                                 Simla B.

Ataol Behramoğlu'ndan...


AŞK İKİ KİŞİLİKTİR

Ziya Gökalp

Türkleri sevmeyen bir Kürt Kürt değildir. Kürtleri sevmeyen bir Türk de Türk değildir!
Ümit, benim ruhumun vazgeçilmez ihtiyaçlarındandır.
Düşünmek ve söylemek kolay; fakat yaşamak, hele başarı ile sonuçlandırmak çok zordur.
Felsefe, bilime aykırı hüküm çıkarmaz.

Yusuf Hayaloğlu

Kumlara yazılmış sözcükler kadar kısacıktı ümidim. Ve anladım ki bir takım şeyleri ben ilk dalgada yitirmişim.
Kurtlardan arta kalmış yüreğimin can çekişen o son parçasını da, sana sakladığımı bil!

Yılmaz Güney

Bizim parasızlıktan kesemediğimiz sakalımız serseriye moda olmuş.
Unutmak zaman ister demiştim, yanılmışım.. Zaman değil yürek istiyormuş.. O da sende kaldı .
Biz de bilirdik sevgiliye karanfil almasını; lakin aç idik yedik karanfil parasını...
İnsanları taş duvarlar, demir parmaklıklar arasında terbiye etmeyi, onların düşüncelerini önlemeyi düşünen anlayış yıkılacaktır!

Yılmaz Erdoğan

Pili bitmiş bir fotoğraf makinesi gibiyim artık. Kimseyi çekemem !
Kirli bir çocuk yüzüyüm kapında; ama dünyanın en temiz gözleriyle bakıyorum sana! Şeker değil istediğim, yüreğini koy avuçlarıma!
Söylemek isteyip de söyleyemediğim çok şey var.. Kiminin yüzüne kiminin gelmişine, geçmişine.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Nice güzellikler gördüm yeryüzünde, en güzeli bir sabah ellerinle uyanmak…
Ben akıllı kadınları severim: Düşünen, az konuşan, çok bilen.. Her yerde, her zaman nazı çekilen.
Öyle bir gel demelisin ki, Mesafeler anlamını yitirmeli.

Turgut Uyar

Herkes bıraksın senin için ölürüm laflarını. Önce kendiniz için yaşamayı öğrenin, sonra başkası için ölürsünüz .
Yüz dilde seni seviyorum desen ne fayda.. Bir dilde adam gibi sevmedikten sonra.
Sen nereye ben oraya adım adım… İnsan sevdikçe iyileşiyor, artık anladım.

Tevfik Fikret

Bir insanın ilk işi nedir? Cevap açık, kendisi olmak.
Kızlarını okutmayan millet, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkum etmesi demektir, hüsranına ağlasın.
Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır. Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır.

Sunay Akın

Kimse bilsin istemiyorum kalbimin kırıldığını. İşte bu yüzden herkesten gizlerim; yüzüm gülerken içimin ağladığını.
Bunca kalp kırıklıklarına rağmen küçüklüğümde yaptığım gibi rüzgarı arkama alıp bağırmak istiyorum hayata: Acımadı ki!
Aşk; bir bakıma sobaya dokunmak gibidir. Bir defa yanarsın, izi kalır. Sonra bir daha dokunmazsın, sadece yanına yaklaşırsın.

Sezai Karakoç

Bir gün gözlerimin ta içine bak. Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır. Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır.

Şems-i Tebrizi

Bir gül kadar güzel ol; ama dikeni kadar zalim olma. Birine öyle bir söz söyle ki, ya yaşat ya da öldür; ama asla yaralı bırakma.
Ey İnsan kaf dağı kadar yüksekte olsan da, kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma …her şeyin bir hesabı var üzdüğün kadar üzülürsün.

Özdemir Asaf

Mutlu edemeyeceksen, meşgul de etmeyeceksin.
Bir seni görsün istiyorsan gözüm, bir beni görmeli gözün.
Bekle dedi gitti; Ben beklemedim, o da gelmedi. Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi.
Madem yalandı her şey, bıraksaydın öyle kalsaydı. Bana son yalanın “ben de sevdim” olsaydı.
İki yüzlünün dilinde tat, kalbinde ise fesat gizlidir.

Oğuz Atay

Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır.
Fotoğraf çekilerken, nedense kendimizi gülümsemek zorunda hissediyoruz. “Yani aslında ona bile mutluluk oyunu oynuyoruz.
Beklenen hep geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor .
Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor.
Biliyor musun Olric, benim bir çok dostum var. Görüyorum efendimiz, Hepsinin sırtınızda izleri var…
Son bir şans daha verme, sevgine layık olmayana. Merak etme, aşk yürek işidir ve yüreği olmayanın kalbi kırılmaz nasılsa.
İnsan çok sevdiği halde neden her defasında terkedilir? Ve beklenenler, neden hep vazgeçildikten sonra gelir?
Kimseye göstermem üzüntümü. Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım.

Söyle evladım’ diye teselli ederdi annem beni. Söyle de içine hicran olmasın. Hicran oldu anne.
Yalnızlığına iyi bak, sahip çık. Kaç kişinin emeği var onda kimbilir.
Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
Biliyormusun Olric. Neyi efendimiz? Onunla ne zaman lades oynasak hep o kazandı. Neden efendimiz? Kalbimdeyken nasıl aklımda derdim?
Nedensiz ve sebepsiz sevdim seni. Çünkü bir sebebi olsa, aşk olmazdı bunun ismi…
Elimde değil Olric! Ne Efendimiz? Elleri Olric Elleri…
Bize öğretilen her söze inandık Yasaktır dendi kandık Hep girilmez levhalarına aldandık Bu tutulan yol yanlıştır bize.
İnsan nedir bilir misin olric..? -Nedir efendimiz..? “-Ağaçları kesip onlardan kağıt yapan sonrada o kağıtlara “Ağaçları Koruyunuz” Yazandır…
Oysa bazı insanlar vardır; en çamurlu yerlerden bile kolalı beyaz gömleklerini ve açık renk pantolonlarını kirletmeden çıkarlar. Böyle adamlar hayatta başarıya ulaşırlar.
Koca bir ömrü harcamak dedikleri gerçeğin altını seninle çizdim ben.
Gelirmi dersin olric? Gelmez, gelemez efendimiz. Neden Olric? Yüreği o kadar büyük sevemezde ondan efendimiz.
Güçlü olmak artık beni yoruyor olric , ki buralarda bilmem, hangi uykunun, hangi köşesinde beklemedeyim hiç gelmeyecek olani.
bir yerde söz biter… iki kişi karşılıklı kendini tekrarlamaya başlar. yeni başlayan ilişkiler bile eskir böylece. hemen kaçacaksın ki aklın orada kalsın…
Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum.
Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın!.. Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz.
Bizi başkaları anlamaz Sevgi. Başkalarının aklı başkadır. Bu yüzden ikimizi hep garip bakışlarla süzmüşlerdir. Şimdi beni de garip, bakışlarla süzenler var. Ben onlara aldırmıyorum. İnsanların beni beğenip beğenmemeleri umurumda değil artık. Ben kendimi tanımakla ilgiliyim.
Yalnızlığı çok seversek, bir gün o da çekip gider mi?
Seni seviyorum ve yalnız seni görüyorum. Seninle ilgiliyim başka her şeyi unutuyorum. Sözün gelişi değil bu ; Ben sözümün eriyim başka anlamları olsaydı sözlerimin başka anlamlara uygun kelimeler bulurdum…
İyi Geçinmek İki Kişinin Kusursuz Olmasıyla Değil, Birbirlerinin Kusurlarını Hoş Görmesiyle Olur!
İçimden şehirler geçiyor, sen her durakta duruyor, inmiyorsun…
Yağmur yağıyor Olric, ıslanıyor etraf ağlasak kimse anlamaz değil mi ? Anlamaz efendimiz. Anlasa ne olur ? Utanırız efendim..! Sevmeyi göze alan utanırmıymış Olric.!
İnsan seviyorsa kaybetmekten korkar. Kıskançlık da bir kaybetme korkusudur. Kıskanmıyorsa eğer; yeterince sevmiyordur.
İlk çekingenlikler ne kadar tatlıdır. Oysa insan, bu beceriksizlikleri bir an önce yenmeye çalışır. Bütün gücüyle büyüyü bozmak, buzları kırmak için uğraşır.
Ne ölmek nefessiz kalmaktır; ne de yaşamak nefes almaktır. Yaşamak; sevilmeyi hakeden birine yaşamını harcamaktır.
Sigarayı bırak artık diyordun ya bana, bende bırakmıyordum. Çünkü senin, benim için üzülüyor olmana içten içe seviniyordum.
Zaten senin ‘ hiçin ‘ fesat.
Sus Olric! Düşünüyorum. Düşünmek ne haddinize efendimiz? Descartes düşündükçe var oluyordu Olric. Descartes düşündükçe var olur, siz düşündükçe yok olursunuz efendimiz…
Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım; mürekkeple yazılmışlar oysa. Ben kurşun kalem silgisiydim, azaldığımla kaldım.
Hayatta silgim hep kalemimden önce bitti. Çünkü kendi doğrularımı yazacağım yere, tuttum başkalarının yanlışlarını sildim .
Siz bilmezsiniz albayım : insanlık tek başına kollarımda can verdi. yanında kimseler yoktu.
Oysa bizim bütün güzelliğimiz, yaşadıklarımızla düşündüklerimiz arasındaki acıklı çelişkinin yansımalarından ibaretti.
Provası yok hayatın. Ne yeniden yaşamak mümkün, ne de yaşadıklarını silebilmek. Önemli olan, ilk defa değil son defa sevebilmek.
Hiç kimseyi anlamıyorum. İnsanların arasına karışıp onlara uyduğum için de kendimden nefret ediyorum.
Hayır dostum ben en acıklı anlarımda bile güldürücü sözler bulan bir insanım, kendime acımam bundandır.
Kolundaki yaralar efendim ? Tutunurken öyle oldu Olric Ya Yüreğindeki yaralar… Efendim ? Tutulurken öyle oldu Olric..! Peki ya gözlerindeki suskunluk ; Ne Efendim ? Hiç dokunma..! Sus Olric!.
İnsanlar bozuk para gibidir. İki seçenek vardır: Yazı ya da tura.. Bir yüzünü gösterirken bize diğer yüzünü zaman gösterecektir.
Can çekişmek nasil birşey bilir misin olric. Hayir efendimiz, nasil birşey ? Ona söyleyebileceğin o kadar sey varken susmaktir olric.
Sen acıyı biriktirmeyi seversin Olric. Sen biriktirmeyi seversin… Hadi devam et şimdi, Kuru yaprakları… Deniz taşlarını… Gözyaşını… Sorulamamış soruları… Senden kalan sesleri… Yaşanamamış paylaşılmışlıkları… Birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü… Ve özlemi biriktirmeye.
Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım. Mürekkeple yazmışlar oysa. Ben kurşun kalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.
Tarih bir tahriften ibarettir. Tarih, geçmişten geleceğe uzanan ve bugün g…ördüğümüz bir rüyadır. Bütün rüyalar gibi tarih de yorumlanabilir; ama görülürken değil.
İki kadına adamak istiyorum hayatımı.. Biri “erkeğim” desin bana, Diğeri sadece baba.
Daha kaç kez ıskalayacağız hayatı Olric? Oklarımız bitene kadar efendim.
Ben, senin bilinçaltı karanlıklarına ittiğin ve gerçekleşmesinden korktuğun kirli arzuların, ben senin bilinçaltı ormanlarının tarzan’ı! yemeye geldim seni. benden kurtulamazsın. ben, senin vicdan azabınım!
Neden yalnızlıktan şikayetçidir ki insan. Ne yani, Mutlu olması için bir sevgiliye mi muhtaçtır her zaman.
Hep geçer diyorlar ya olric.. Sence geçer mi ? Geçer elbet efendim; bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer. Ama mutlaka geçer …
Ne zoruma gidiyor biliyormusun Olric ? O’na yazdıklarımı O’ndan başka herkes okuyor..
Kimsenin yaşantısını beğenmedim. Kendime uygun bir yaşantı da bulamadım.
Neden sadece bir hayal ürünüsün Olric? Siz gerçeksiniz de ne oluyor efendimiz.
Hayatımın başı ve sonu belliydi; hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım.
Çok yükseğe çıkamam; bende yükseklik korkusu var. Kimseyi yarı yolda bırakamam; bende ‘alçaklık’ korkusu var.
Artık gelecek planlarımı hayattan gizli yapıyorum. Sanki hayat, işini gücünü bırakıp planlarımı bozmak için herşeyi yapıyor.
Ne çok şey biliyor bu insanlar Olric ? Herkes işine geleni biliyor efendimiz.
Tabiat, sırlarını bakmasını bilene açıklarmış.
Ne zaman hayata tutunmaya çalışsak, hep mahrem yerleri geldi elimize.
Şimdi al yalnızlığımı ört üzerine olric… Belki o vakit bırakıp her şeyi… gelirim bir yerlerden başlamak için yeniden…
Yemek koyulurken, “bu kadar yeter” dedikten sonra mutlaka bir kaşık daha yemek koyan kişiye ‘anne’ denir. Ve o herşeye değerdir.
Biliyor musun Olric? Artık yalnızlığı bile çok seviyorum, Sırf onun eseri diye…
Öyleyse, ben de hayatımın sonuna kadar aynı yerde kımıldamadan oturacağım. Herkes istediği kadar koşsun. Beni anlayacak insan, oturduğum yerde de beni bulur…
En tehlikeli kelime nedir olric ? -Ama’dır efendim bana göre… -Neden olric ? -Önceden söylenen her söylemi veya kelimeyi öldürür! Mesela, Seni seviyorum ama… gibi.
Bu düzmece oyun sona ermeli. Kendi benliğimizi bulmalıyız. Yol verip yakarmaktan vazgeçmeliyiz. Rüyalarımızı gerçekleştirmeye çalışmamalıyız, gerçekleri rüya yapmalıyız. Çelişiksiz dikensiz ve düzgün rüyalarımızı yaşamalıyız. Sözümüzün eri olmalıyız: Kırılacak kafaları kırmalıyız. Bize acınmadığı için acımamalıyız.
Beni anlamalısın Çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, Yaşarken anlaşılmaya mecburum.
Keşke nedir Olric? Hatalarımız efendimiz. Çok mu hata yaptık? Keşke diyecek kadar efendimiz.
Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim dedi. Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.