DENEME: Zamansız Hikayeler - 5 Maddeyle Hayata Karşı Kaybetme Sanatı


5 Maddeyle Hayata Karşı Kaybetme Sanatı

Siz hiç filmlerin dışında acı çekip hayata karşı devleşmiş, kötü insanların ve talihsiz olayların artık onu yaralamadığı, işinde başarılı, evinde despot, ikiyüzlülere tavizsiz bir insanla karşılaştınız mı? Ben de karşılaşmadım.


1. Yediği her yeni darbenin gecesinde kafasını yastığa koyup gizli gizli, sessizce ağlayanlardanım ben. Ayak sesleri duyunca koridorda, gözyaşlarını elmacık kemiklerini kazırcasına silmeye çalışanlardanım. Evdekiler yenildiğimi, kaybettiğimi bilmesinler diye değil; ağlamanın utanç kaynağı olduğu bir kültürden geliyor oluşumuzdan. ‘Ağlamak bize yakışmaz!’ edebiyatını en arabesk damarından, nağmelerle beyin hücrelerimize doldurduklarından. İş hayatında ağlarsan çıkışına en iyi niyetle üç ay kalmış demektir. Güçlü olmalısın o duvarların ardında. Sinir hücrelerini söküp atmalısın vücudundan. Gözyaşı pınarlarını Cumartesi gecelerindeki çilingir sofralarına kadar evinin odasına kilitlemelisin. Şayet yapmıyorsan; sen de hayata karşı kaybedenlerdensin!

2. Masallarla büyüyen çocukların artık onlara ihtiyacı olmaması ne kötü… Bunu dile getirmeleri ne büyük pişkinlik! Bir insanın başına gelebilecek en kötü olayların, tüm bu acılardan sonra tatlıya bağlanmasını yediremiyorlar içten içe belli ki. Kitabın sonunda, çocuk masumiyetiyle mutlu sona gülümsemek; büyüyünce kıskançlığa dönüşüyor bir yetişkin yaşı kadar. Büyüklük büyüklenmekten geliyor; masallara inanan insanların üzerine basıp geçmekten, onları hor görmekten ileri geliyor. Ya çocuk kalmalı bu yüzden insan; ya da hiç büyümemeli. Şayet yapamıyorsan bunlardan herhangi birini; sen de hayata karşı kaybedenlerdensin!

3. “Tamam tamam, sen haklısın!” diye bitirmeyecek bir insan sayfalar dolusunu cümlesini. Karşısındakiyle tartışabilecek saygıyı bulmalı kendinde. Kendi düşüncelerine, hislerine güvenmeli, güvenmiyorsa eğer; sana ya da hislerine, her iki durumda da kaybedecek. Seni de, hislerini de. Sahip olduğun bir şeyin yitirilmesi, iyi ya da kötü, her şekilde kaybediş değil midir neticede? Bir gün yitirmek için başlanmamalı hiçbir şeye. Akşam ne yiyeceğini biliyorsan; hayatına aldığın insanları da bir o kadar düşünmelisin; bilmelisin dostlarını. Bilmelisin onların içini. Kötülerse sebebinin bu olduğunu söyleyerek göndermelisin. Değillerse kalbini kıracak şeyler söylememelisin. Şayet yapamıyorsan, göremiyorsan insanların kalplerini; sen de hayata karşı kaybedenlerdensin!

4. Birbirinize yalan söylemeyecek kadar dost olduğunuzu düşünüyorsa birisi ve sen söylemişsen ona daha önce, birkaç kere, aynaya bakma bundan sonra, lüzumu yok! Çünkü bunu o da biliyordur. Kanıtı görmüştür gözbebeklerinde. Ve eminim ‘dost’ gibi yakınsanız belgeleri de vardır zihninin ‘hiç unutulmayan yalanlar’ köşesinde. Utanç duymuyorsan eğer yalanlarından, gerçek şu ki; sen de hayata karşı kaybedenlerdensin. 

5. Lafını iki kere düşünerek söyleyeceksin. İki kere yetmiyorsa üç kere düşüneceksin. Her lafın yetmediği cümlenin karşısında kırıyorsan birilerini o zaman birileriyle laf edecek kadar tanımayacaksın kimseyi. Kimseyi hayatına almayacaksın. Devamlı birilerini kırıp, ilk etapta hayatından çıkarıp, sonra kendi kendine(!) affedip, yoluna nasıl devam edebiliyorsun? Bunu bir düşüneceksin. Karşındakinin yaralarını düşüneceksin. Cümlelerinin kanattığı retinaları, onları sürüklediğin bunalım haftalarını, bu haftaların telafisi olup olmadığını, sarf ettiğin cümlelerin içinde harcanan saatleri düşüneceksin. O insanın o döneminin nasıl, ne de güzel içine ettiğini düşünüp üzüleceksin. Yapamıyorsan eğer; kusura bakma arkadaşım, sen de hayata karşı kaybedenlerdensin! 



Ve yazmak tecrübe işiyse eğer dostum; ben de hayata karşı kaybedenlerdenim…